3.03.2010

bıdı bıdı..

Bitirmek isterken başa dönüyorum. Yapacak birşey yok. Adımlarım düzgün, dünya yuvarlak.. Maddeyi çekip gördüğü halüsilasyonları anlatan bir yazar olmalıydım belki de.. Hayal dünyam ensest izler taşırdı ve garipsenemeyecek kadar hoş olurdum o zaman. Bir tavşanın odanın ortasında zıplayışını anlatırdım misal yada aptal bir periyle bir labirentte kayboluşumu. Kimbilir bir masal bile okuyabilirdim baş ucunuzda. Konusu da kurdun karnından çıkan yaşlı bir kadına onu öpmesi için yalvaran kurbağa olur. Kadın prenses olur kurbağayı öper hatta sevişir ama kurbağa bir türlü prense dönüşmez. Sonra rapunzell gelir. Saçlarını yolup kaçan çizmeli kedinin çizmelerini, kaçarken cam ayakkabısını düşüren pinokyoya giydirir. Bu arada yalan söylediği için sürekli burnu uzayan kül kedisi tövbe eder. Hoş olmaz mıydı? Belki o zaman tek özgürlüğüm yazmak olmazdı. Zihnimdeki filler zihniyetlerinizi ezerken dudaklarımdan da bir kaç sözcük dökülürdü, ahmak kendini beğenmişliklerinize dair.. O kadar aptal değilim elbette. Uğraşır mıyım çarpık cevaplarınızla? Asla.. Kibirli bakışlarınız kesinlikle daha katlanılabilir.

Blog benim değil mi yazıyı da yarım yazarım kime ne.. :)

Hiç yorum yok: