19.02.2014

Uzun zamandır yazmayan ben, körelmiş cümlelerimle..




Farketmesek bile hayat, bize dayattığı kuralları, ağını etrafa hissettirmeden, göstermeden örüp, duvar diplerine sinsice yerleşerek evimizi paylaşan bir örümcek gibi varlığını içimize sızdırıyor. Rahatsız olmuyoruz çünkü varlığından haberdar değiliz. Değişiyoruz, kabulleniyoruz ve umursamıyoruz. Bağışıklık kazanarak sindiriyoruz. Hayat dediğimde kastettiğim elbette bütüne bakılması gereken bir tabir. Bunun içinde insanlar, yaşam şartları, ticari ve özel ilişkiler, aile ve elbette kendimiz varız.

Düşününce yorulanlar olarak çok çaresiziz biliyorum. Düşünmeden duramayıp ama dünyayı da değiştiremeyenler olarak daha da çaresiz onu da biliyorum. Belki bu noktada farkındalığımızı taze ve uyanık tutmaya çalışmak yapılacak en akıllıca şey olurdu.

Çok garip ki tüm bu düşündüklerimi bugün sıradan bir olaymış gibi yaşanan ufak bir hatanın, aslında benim karakterimin temelini oluşturan değer yargılarımı, önemsizce geçiştirilen olayların zaman içinde ikinci plana attığını, hissettirmeden formlaştırdığını  farkettim. Hani öylesine geçip giden günler aslında öyle masumca geçip gitmiyor aslında. Monotonluğunda boğulduğumuz, her biri diğerinin kopyası olan o sıradan günler, olaylar, yaşanmışlıklar farkındalığımızı alıp götürüyor sessizce..

Durup dinledim sonra.. Rüzgarın sesini, şehrin uğultusunu, arabalar, kornalar, ayak sesleri.. Koşmak hızla koşmak gerekirdi şuan. Rüzgarın anlamını hatırlamak, silkelenmek, canlanmak, hatırlamak için. Yine yetindim sonra. İnsan olmanın gerektirdiği ne kadar klişe fikir varsa sıraladı zihnim. Hak verdim. Çünkü kolay geldi..












Hiç yorum yok: