19.05.2010

Çello rüyası..


Duyduğum sesleri analiz etmek için dinlemeye başladım. Kuş sesi, araba kornası, berber salonundan yayılan arabesk müziğin sesi, topuklu ayakkabılar, diyaloglar.. Sokaktan yükselen en değerli ses, uzun boylu, esmer, kısacık saçlı gencin, incecik parmaklarıyla dokunduğu çellonun tellerinden geliyordu. Do sol re la.. Yanlış hatırlamıyorsam tellerin dizilişi bu şekildeydi. O itinayla kendine şans verirken, tüyleri pırılpırıl, simsiyah bir kedi tam karşısına oturmuş dikkatle ona bakıyordu. Dinliyor muydu, hassas kulakları rahatsız olduğu için mi bakıyordu kim bilebilirdi.. Caddedeki tek duyarlı ruh oydu belki de.. Hemen eve gidip Vivaldi'nin G minor 2 cello konçertosunun ikinci bölümü olan Largo'yu dinlemeliydim. Sadece bu viyolonselin o tok ve tatmin edici sesinin hatırına kurumuş fesleğene, bir seferliğine su verebilirdim. Eve gitmek zaman alabilirdi ama biraz bozuk para ve rica eşliğindeki samimi gülümseme ruhumu doyurmaya yetebilirdi. Kedi, tüm zarafetiyle yerinden kalkıp bana doğru yavaş ve hafif adımlarla yürüdü, sessiz bir esinti gibi geçip gitti.. Parmakları hala tellerin üzerindeyken biraz daha yakınlaşmalıydım. Ceplerimde ne kadar para varsa önüne bıraktım. Bana istediğimi vermesi dışında daha değerli ne olabilirdi o an hayatta? Nerdeyse duyulamayacak kadar kısık bir sesle parçayı mırıldandım.. En kötüsü parçayı dinleyemeden uyanmak oldu. Saat sabahın 9'u. İyi de ben o parçayı hayatımda hiç dinlemedim ki :))))

Hiç yorum yok: